November 2, 2005

pink love

düşmediğim bir düşümde uzun koridorları olan bir galeride geziyordum ve duvarlarda fotoğraflar asılıydı. fotoğrafların tozunu alma görevi benimdi, nedense. çerçevelerin önünde durduğumda aslında fotoğrafa bakmanın, o fotoğrafın şarkısını dinlemekle aynı şey olduğunu keşfediyordum: her fotoğraf bir şarkıymış ve fotoğrafa bakmakla o şarkıyı dinlemek aynı şeylermiş. bakmadığımda şarkı duyulmaz oluyor, yaklaştıkça melodiyi ve sözleri ayrımsamaya başlıyordum. şarkı fotoğrafı anlatmıyor, fotoğraf da şarkıyı anlatmıyordu, biraradalar ve bir bütünlerdi. uyandığımda adlandırdığım, adlandırınca sırrını bozduğum bir bütünlük.

bosluk

Maviye Güzelleme
Esaretsiz özgürlüğün boşluğu. Mavi. Kieslowski. Su. Mavi. Sudaki güneş parıltıları. Mavi. Sislerin örtmediği gökyüzü. Mavi. Bulutsuz sonsuz gök. Yerçekimsiz su dolu boşluk. Mavi. Seslerin mahzunluğu. Işıkların kırılması. Mavi. Yol-suzluk. Mavi. Kavşaksız meydan. Mavi. Eskimeyen zaman. Değişmeyen yüz. Aynanın kırık köşesi. Mavi. Ayakkabıda çamur birikintisi. Başka zaman-yerlerin kalıntısı. Mavi. Askıda sorular. Mavi. Seslendirilmeyen. Mavi. Kovuşturulan balık düşünceler. Mavi. İsteksizlik. Mavi. Uykusuzluk. Mavi. Beyazın göze çalanı. Mayısın gölgesi. Zamanında açmış menekşe. Atılmayan elbise. Mavi. Telefondaki içtenliksiz arkadaş sesi. Mavi. Kapalı dükkanlar. Mavi. Sigaranın dumanı. Mavi. Buzdolabının kokusu. Ense kökündeki gıdıklanma. Mavi. Sessiz nefes. Mavi. Henüz ölçülmemiş mesafe. Mavi. Güneş altındaki buz. Mavi. Ezgiden geriye kalan. Mavi. Gidilmeyecek yerin fotoğrafı. Mavi.
Hayalet
havada asılı duran bir ağaç, koskocaman, gökyüzüne uzanmış kuru dallarıyla bir hayalet. yürürken karşıma çıktığında donakaldığım, bir hilkat garibesi, bir uzaylı. tüm iğneleri kurumuş da olsa, her şeyiyle bir ağaç, gövdesi, dalları, bir şey eksik. ciddi bir şey yanlış. ağaç havada duruyor, toprağa deymiyor, kökleriyle arasında hava var, toz var, bulut var. üzerinde yeni yaralar olan gövdesi, toprağın içine uzanan köklerinden kopmuş, koparılmış, gövde tertemiz bir kesikle havada bitiyor, bitmemesi gereken bir yerde. devrilmemiş ama, yan yatmamış, yatıramamışlar. düşmemiş, yer çekimine inat eski yerinde dimdik diğerlerinin yanında, sanki bir şey olmamış, sanki bu halde yaşamını sürdürebilirmiş, rüzgarı hissedebilirmiş, kuşlara yuva olabilirmiş, her bahar yeniden yeniden dirilebilirmiş gibi. değil ama. hiç değil. yanılgı. yanılsama. mış gibi. değil. ayakları toprağa deymeksizin yürüyebilirmiş gibi. havada. asılı. var olmaya devam edebilirmiş gibi. bir hayalet olarak. değil. ormanın içinde hayalet bir ağaç.
What is a paradigm?
paradigm: his solution to a problem will be a paradigm for his new problems
The dog and the man
It was a lovely evening, a warm summer evening when the man and the dog made their way on the sweet calm path into the forest. The dog was unleashed, walking by the steps beside the man, following his moves. The man was tolerant and cool, without gestures, dipped into the tranquillity of the walking through the forest. Unaware of the dog, unaware of the sulking wet weather, unaware of the moment passing by. He was walking onto a forest of forgetfulness and mercy, of redemption and grace. The coolness of redemption. He was onto it. Just keep on walking, just think about nothing, just keep on walking until the moment comes. The dim of the forest hushed the light and the shadows were soft again. Do not think about it, whispered the leaves, not the revenge said the bushes, and not now, dear, you shall not betray cried the trees, lest you betrayed, murmured the grasses, if only, if only shouted the sky, clouded by the forest. The dog couldn’t hear anything, not the things man could hear, but the dog was not deaf. No, it was not. The dog could hear the ants walking to and from their gigantic underground world, the buzz of these labyrints of underworld. The dog could hear the squirels having a fight on food, inside a hole, a holy home built inside a trunk. The dog could hear whatever the man couldn’t hear. The dog could hear the forest. The man could hear himself. The dog could hear the wind, the man could hear the words.
the law of possible failure

it is always possible to fail,
and this is a necessary possibility

pink love

No comments: