January 19, 2006

Bir Kadınlık Durumu

"O güne kadar kadının toplumsal varlığı, erkeğinkinden ayrı bir türe girerdi. Erkeğin varlığı, kişiliğinde simgelenen 'egemenlik vaadi'ne bağlıydı. Bu vaad büyük ve inandırıcıysa, erkeğin varlığı da çarpıcıydı. Ama zayıfsa, inandırıcı değilse, pek kayda değer sayılmazdı. Birtakım erkekler, hatta çoğu erkek, bu çeşit bir varlıktan hepten yoksundu. Vaadedilen egemenlik, töresel, fiziksel, ruhsal, ekonomik, toplumsal ya da cinsel olabilirdi -yalnız yöneldiği amaç, erkeğin dışındaydı hep. Erkeğin varlığı, size neler yapabileceğinin, sizin için neler yapabileceğinin göstergesiydi.
Kadının varlığıysa, tam tersine, onun kendine karşı tavrını açığa çıkarırdı, kendisine nelerin yapılabileceğini, nelerin yapılamayacağını tanımlardı. Varlıktan bütünüyle yoksun kadın yoktu. Varlığı, tavırlarında, sesinde, düşüncelerinde, sözlerinde, giysilerinde, seçtiği çevrede ve beğenilerinde beliriyordu - kısaca, varlığına katkıda bulunmadan bir adım atamazdı.
Kadın olarak doğmak, bağışlanmış, sınırlı bir ortama erkeğin gözetimi altında doğmak demekti. Kadının varlığı işte böyle bir vasiyet altında, kısıtlı bir hücrede yaşama becerisinin tortusu halinde gelişiyordu. Bu hücreyi varlığıyla donatırdı; kendisine daha keyifli gelmesi için değil, başkalarını da içeriye çelmek umuduyla.
Kadının varlığı, kişiliğinin ikiye bölünmesiyle, enerjisinin ve içe-dönüklüğünün bir sonucuydu. Yalnız kalabileceği anları saymazsak - sürekli olarak kendi imgesiyle birlikteydi kadın. Bir odada dolaşırken, babasının ölümüne ağlarken, kendini gezinir ve ağlar görmekten geri duramazdı. Çocukluk yıllarından başlayarak, benliğini sürekli göz altında tutması öğretilmişti ona, buna inandırılmıştı. Böylece, kişiliğindeki gözlemleyen ve gözlemlenen yanları, kadın kimliğinin tamamlayıcı ama apayrı iki ögesi sayagelmişti.
...
Bir kadın bardağını yere fırlatmışsa, öfkesini nasıl çıkardığına bir örnek veriyordu aslında, dolayısıyla başkalarının bu öfkeyle nasıl başedeceğini gösteriyordu. Oysa aynı şeyi bir erkek yapsa, yalnızca öfkesini göstermiş oluyordu. Bir kadın iyi yemek pişiriyorsa, kendisinin aşçı-yanının ne gözle değerlendiğini, aynı zamanda o aşçıya nasıl davranılması gerektiğini örnekliyordu. Salt yemek pişirmek adına yemek pişirmek, erkeğe özgüydü."
John Berger, G
"One might simplify this by saying: men act and women appear. Men look at women. Women watch themselves being looked at. This determines not only most relations between men and women but also the relation of women to themselves. The surveyor of woman in herself is male: the surveyed female. Thus she turns herself into an object - and most particularly an object of vision: a sight."

John Berger, Ways of Seeing

No comments: